Batı sanatının temel alındığı Greklerde temsil görmeyle, duyumla (aisthesis –sonra estetik olacak bir kelime) ya da algılamayla ulaşılabilir olarak düşünülen “gerçeği” betimlemektir ve bu da Rönesans’ta perspektifin bulunmasına, Tanrının yarattığı evrenin kusursuzca yansıtılması düşüncesine temel olmuştur. Sanatçı Rönesans’ta Tanrının yarattığı kusursuz evreni insanlara aktaran/gösteren bir peygamberdir ve çok önemlidir. Ancak yaratan değil aktarandır. Rönesans’tan sonra Empresyonistler de dâhil olmak üzere tüm sanatçılar hep var olanın temsiliyle ilgilendiler. Doğa’yı kopya etmenin, çizmenin farklı yönlerini vurguladılar. Kimi ışık, gölge dedi, kimi gözün gördüğü o anı resmetti vs.. Ama hep “Doğa” resmedildi. Ağaç hep ağaçtı.. Varlık nedir? Ontolojik gerçekliliğimiz ne? Kediyi kedi yapan, ağacı ağaç yapan değerler nelerdir? Biz niye insanız? Sorgulanmadı.. Sadece Tanrının yarattığı evren temel alındı, Temsil yöntemleri farklılaştırıldı. Daha sonra sanayi devrimi din merk
Yazmak her zaman tutkum olmuştur.2008 yılından beri blog yazıyorum.